27 Mayıs 1960 kalkışmasına artık “darbe” deniyor; “devrim” diyenler marazi bir azınlıkta kaldı. Yassıada’nın idamlarını hazırlayanlar, onaylayanlar hatta idamlara bizzat imza atmış olanlar bile idamlar olmamalıydı diyor. Darbelerin sorgulandığı bir döneme girdik. Darbe girişimleri yargıya taşındı. TBMM’de kurulan Darbeleri Araştırma Komisyonu faaliyete geçti. 27 Mayıs’ın sayıları iyice azalmış failleri ya sessiz veya kendilerini temize çıkarmak çabasındalar, darbeye niçin kalkıştıklarına gerekçe göstermeye çalışıyorlar.
Eski Milli Birlik Komitesi (MBK) üyelerinden Ahmet Er de bunlardan biri. Ahmet Er, 27 Mayıs darbesinin -geç kalınmış olsa da- sorgulanması gerektiğini, ifade vermeye hazır olduğunu, 27 Mayıs darbesinde CHP'nin rolü olduğunu, 27 Mayıs darbesine CHP zulmünü önlemek için girdiğini açıkladı. 27 Mayıs darbesinde İnönü ve CHP'nin azmettirici rolü bizce malum bir şeydir; şimdi bunu bizzat bir darbeci söylüyor. Ancak, şunu da hatırlatmak isterim; darbe kadrosunda yer almak -sebebini nasıl açıklarsa açıklasın- bir suçtur. Bana sorarsanız, Türkeş, Ahmet Er ve bir iki isim daha 'tren kalkıyor, biz de atlayalım bu ikbal trenine' demişler. CHP zulmünü önleme sözleri işin mazereti.
MBK'dan 14'ler iktidar çekişmesi nedeniyle tasfiye edildi. Yassıada şenaatinin kurgulandığı, Yassıada'dan idam kararlarının çıkmasını temin eden düzenlemelerin yapıldığı sırada ve darbe güdümündeki Yassıada'da 100 küsur idam talebinin okunduğu tarihte kendisi de Türkeş de MBK'nın içinde yer alıyordu. DP iktidarını darağacının dibine götürüp ondan sonra da 'ben idamlara karşıydım, Hindistan'dan mektup bile yazdım' demek doğrusu ilginç bir kavrayış. Karşı olman gereken şey; darbedir, yani hakkın olmayan bir şeye el uzatmak. Bunu idrak etmek lazım.
Ahmet Er, nedamete yaklaşmış ama 27 Mayıs darbesiyle yüzleşmek istiyorsa bir iki cesur adım daha atması lazım. Cesur adım atmakla şunu kastediyorum; Ahmet Er açık ve seçik biçimde şunu demelidir; 'Türk milletini barıştırmak, kültüre ayar vermek, ekonomiyi düzeltmek askerin vazifesi değildir: İktidarı gasp etmekle biz suç işledik. Ordunun meşru iktidarı gasp etmesi, siyasete karışması, bir partiyi yargılaması suçtur, biz bunu idrakten yoksunduk. Affedilmez bir suça ortak olduk. Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir düsturunu kavrayamamışız.' Bu sözler bir örnek teşkil eder.
Prof Dr Emine Gürsoy Naskali
Celal Bayar Vakfı Başkanı