Bir Büyük Hoca’yı Kaybettik

AYDIN MENDERES hakkın rahmetine kavuştuğu andan itibaren, onun her vakit büyük ve sarsılmaz bir sadakatle bağlı olduğu Türk milleti bu asil evladına sahip çıktı.

Bu millet Aydın Menderes’i ihtiramların en görkemlisiyle teşyi etti.

Cumhurbaşkanı’ndan  Başbakan’a kadar, askeri cenahın da içinde olduğu bütün devlet kadrosu bu büyük adamın aziz na’şı önünde saf tuttu.

Top yekûn bir millet onun aziz hatırasını söyleşti; ona kalplerinin en mutena yerinden neşet eden dualar etti.

Aydın Menderes’in vefatı bir bakıma bu millete defalarca hesaplaşmasına rağmen hala bitiremediği 27 Mayıs darbesi ve bu darbenin mel’un cinayetleriyle bir kez daha hesaplaşma imkanı verdi.

Menderes ailesine yapılan zulümler hatırlandı.

Merhum Aydın Menderes’in daha 14 yaşında bir taze fidanken nasıl kırılıp örselendiği anlatıldı.

Berin Menderes’in, o aziz Ana’nın verdiği büyük imtihan konuşuldu.

Bütün boyutlarıyla tarihi bir uğurlayıştı bu.

İnanmış bir Müslümanın ve kendisini milletine adamış bir dava adamının veda şöleni değildi sadece bu cenaze merasimi.

Aynı zamanda bana göre, bir demokrasi şöleniydi.

Hafızaların tazelendiği, hatıraların hatırlandığı; bu aziz aileye ertelenmiş, ihmal edilmiş vefaların gösterildiği  bir adalet ve demokrasi şöleni.

 

BÜTÜN RENKLER ONUNLAYDI

 

O’na, bizim beyimize, Aydın Menderes’imize ilk vedamızı Cumhuriyetin dualarla kurulduğu Hacı Bayram Veli Camii’nde yaptık.

Vasiyeti öyleydi.

Çünkü o bilirdi ki Hacı Bayram Veli bir kurucu iradedir.

Bütün vatan toprakları müstevliler tarafından işgal edilmiş bile olsa, Hacı Bayram’ın ruhaniyeti yeniden bir ordu teşkil etmek ve işgalcilere vatan topraklarını mezar kılmak için yeterliydi.

O bu inançtaydı ve son vedasını o büyük velinin manevi huzurunda yapmayı arzuladı.

Ama biz başka bir şey biliyoruz: Aydın Menderes’in bizatihi kendisi de o kurucu atalardan birisiydi.

Bu milletin bütün şifrelerini bilen, bütün kimyasına vakıf, bütün elementlerine hâkim bir kurucu potansiyel taşırdı o.

O her zaman mütevazı biriydi ama biz bilirdik ki bu milletin kök hücresi onun dev beyninde gizliydi.

Tekrar Hacı Bayram Camii avlusuna dönelim. Orada anlatmaya değer bir tablo vardı çünkü.

O tablo bir yönüyle Mendereslere duyulan derin sevginin tezahürüydü.

Ama geniş bir mercekten bakıldığı zaman ister istemez insana başka ilhamlar veren de bir manzaraydı bu.

Bir kere her sosyolojiden insan vardı bu toplulukta.

Aydın Bey’in ait olduğu siyasi taraf bilindiği halde sağcısı, solcusu, dincisi, laiki onunla vedalaşmaya gelmişti.

Orada tek tip bir cemaat yoktu; Türkiye’nin bütün renkleri, bütün fikirleri oradaydı.

Avlunun bir yanında çakı gibi iki subay, yakalarında Aydın Menderes’in resmi,  onu uğurlamaya gelmişlerdi.

Çok anlamlıdır bu: babasını canice öldürenler üniformalılardı; ama o hiçbir zaman bu milletin askerine en ufak bir kızgınlık ve kırgınlık hissi beslemedi.

O iki subay oraya elbette aynı zamanda helallik istemek için gönderilmişti.

Bir başka köşede Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin çelengi duruyordu.

Bütün sosyal sınıflar oradaydı; bütün cemaatler orada…

İstanbul Fatih Camii’ndeki merasim Hacı Bayram’ın daha geniş ölçekte tekrarıydı.

 

 

ÖLEN KİMDİ?

 

Kaybettiğimiz adam bir Başbakan oğluydu.

Bu millete hürriyetini, haysiyetini, iradesini tekrar iade eden; Türk milletini medeni alemin  onurlu bir üyesi haline getiren Başbakan Adnan Menderes’in oğlu.

Adnan Menderes’i öldürdüler.

Onun büyük Türkiye rüyasından korktular çünkü.

Onu öldürdüler ve bu milletin ciğerine kadar hançer soktular.

Bugün hala o paslı hançeri çıkarmakla meşgulüz.

O büyük şehidin manevi ve siyasi mirası hep yaşadı şüphesiz.

O miras bugün de Türkiye’ye hizmete devam ediyor.

Esasen bu ülkeye emanet ettiği en nadide değerlerden biri de bizim Aydın Beyimizdi.

Bir siyaset adamıydı o.

Siyasetin içinde bulunmuş birisiydi.

Hiç talep kâr olmadı. Birlikte olduğu köylü kurnazlarının küçük ayak oyunlarını gördükçe daha az talep kâr oldu.

Ancak, buna rağmen dünyada önüne sunulan Başbakanlık makamını birkaç kez elinin tersiyle iten de tek siyasetçidir herhalde.

O makamları reddetmiştir, zira onun kafasında babasının yarım bıraktığı işi tamamlamak vardır.

Büyük Türkiye hayali bütün benliğini kuşatmıştı.

Küçük iktidar hesaplarıyla uğraşmazdı ve bu özüyle uzlaşır bir şey değildi.

O nedenle küçük köylü kurnazlıklardan hep nefret etti.

Kurucu genlerini yeni bir altın devir için seferber etmek istedi.

Büyük Değişimi kurdu.

Türkiye’yi yepyeni fikirlerle tanıştırdı.

Ekonomik kalkınma, Kürt meselesi, din-devlet ilişkileri, dış politika konularında Türkiye’ye yeni ufuklar açtı.

Bu yeni fikirler herkesin kafasını karıştırdı.

Birçok insan onu anlamadı, hatta yanlış anladı.

Büyük Değişim hareketi hak ettiği kütlesel ilgiyi görmedi.

Başka mecralarda ve zeminlerde bu fikirler neşvü nema buldu.

Şöyle bir soru sorulabilir: Büyük Değişim Hareketi, yani Aydın Menderes’in kurduğu parti başarısız mı oldu?

Kesinlikle hayır!

Tam aksine başarılı oldu, o hareketin serdettiği fikirler bugün iktidarının onuncu yılını yaşıyor ve Türkiye onun fikirleri üzerinden Büyük Türkiye hülyasına koşuyor.

Sadece içimdeki ukde şudur ki, Türkiye onu anlamakta 10 yıl gecikti.

O tam manasıyla anlaşılabilseydi, bugün Türkiye yaşadığı sorunların bir çoğunu yaşamıyor olacaktı.

Yazının bu bölümüne “Ölen Kimdi?” sorusuyla başladım.

Ölen fikirleri her zaman değerli olmuş bir siyasetçiydi.

Ölen bir Başbakan oğluydu ve son Menderes’ti.

Ölen iyi bir Türk ve iyi bir Müslüman’dı.

İyi bir insandı.

Ama sadece bunlar değildi ölen:

Bir büyük hocayı kaybettik aynı zamanda.

Kürsüsü olan, esprileri olan, paradikması olan ve tabi öğrencileri olan bir hoca.

Öyle bir hoca ki, onun rahle-i tedrisinden geçmiş olanlar bugün mukayeseli üstünlük sahibi insanlar olarak cemiyet içerisinde varlıklarını sürdürüyorlar.

Bir okuldu; master öğrenimi veren bir akademik odaktı sanki.

Birçok kavramı ondan öğrendik. Bir mesele hakkında analitik düşünmenin ne derece önemli olduğunu ondan öğrendik.

O bize memleket meseleleri konusunda yepyeni düşünce ufukları açtı.

Entelektüel seviyemizi ondan öğrendiklerimizle hep yukarıya çektik.

Onun entelektüel zekası ise hayranlık uyandıracak ölçülerdeydi.

Onunla tekstilin geleceğini konuşurdunuz; ama aynı zamanda İslam dünyasında Existansiyalizm niye gelişmemiştir, bunu konuşurdunuz.

Sizi kavramlar dünyasının büyülü atmosferine sokar ve düşünce semalarında tur attırırdı.

Onun yanından ayrılırken hem ne kadar az şey bildiğinizin idrakine varırdınız; hem de ne kadar çok şey öğrendiğinizin zevkine.

Evet, dünya alem bilsin ki Aydın Menderes’i kaybetmekle aynı zamanda büyük bir hocayı kaybettik.

 

HERŞEYİ GÖRDÜ VE GİTTİ

 

Beni çok mutlu eden hadise şudur: Merhum Aydın Menderes bu dünyada görmesi gereken, görmeyi arzu ettiği her şeyi görerek gitti.

Rahmetli babasına yapılan haksızlığın hesabının sorulduğunu gördü.

Demokrasi kavgasının burçlarda dalgalanan zafer sancağını gördü.

Darbecilerin birer hırsız gibi mahkemelerde hesap verebildiği bir Türkiye’yi gördü.

Bu memleketin inançlı çocuklarının hükümet etme mevkiine gelebildiğini gördü.

Türkiye’nin büyüdüğünü, kalkındığını gördü.

Velhasıl, babasının ve kendisinin hayallerinin gerçekleştiğini görerek, hissederek, mutluluk duyarak son nefesini verdi.

Bunu kendileri bana aynen bu şekilde ifade etmişlerdir.

Onun kadar güzel espri yapan bir insan bir daha bu dünyaya gelir mi bilmem.

Yoğun bakımda yatarken beni yanına çağırdı ve önce zor konuştuğu için özür diledi; sonra, yüzünde o muzip gülümsemeyle “ bil bakalım bana kim çiçek göndermiş” dedi. Sonra devam etti “ İbrahim Tatlıses” dedi.

 

SON SÖZ

Onun için, Aydın Beyimiz için kitaplar yazsak, destanlar döktürsek neye yarar ki, onu kaybettik. Hoca öldü. Biz şakirtleri hüzünlüyüz.

Teselli bulduğumuz çok husus var elbet.

Bizleri yetiştirdi. Onun fikirlerini yaşatacak sağlam bir kadro var bugün.

Unutulmaz anılar bıraktı ardında.

Görmesi gereken her şeyi görerek gitti.

Mutlu ve huzurlu öldü.

Zaten anıt mezara, Anasının ve babasının koynuna girdiği andan itibaren benim içimde bir sevinç oluştu.

Anladım ki, sevdikleriyle kucaklaşıyor.

Anladım ki, bu dünyada çekilen acıların, dertlerin beka âleminde hiçbir manası yok.

Anladım ki, Allah’ın sevdiklerinin gittiği yere gitti.

 

Rahmetle ve özlemle anıyoruz seni Hocam!