Muzaffer Özdağ

1960 Eşkıya ayaklanmasını halen daha meşru gören Ümit Özdag’ın babası Muzaffer Özdağ’ın bilinç altını daha iyi tanıyalım……

MİLLİ GAZTE- NECATİ TUNCER       25.01.2025

“Volkan gibi lav atmış, ne susmuş ne sönmüşüm;

Ben bu dava uğruna divaneye dönmüşüm!”

Gençliğimizi dilimize pelesenk olan bu beyitle anlamlandıran mücadele insanı rahmetli Osman Yüksel ağabeyi, namı diğer Serdengeçti’yi ilk defa 1965 seçimleri arefesinde Alparslan Türkeş ve Muzaffer Özdağ’la şehrimize geldiklerinde görmüştüm.

Eski buğday pazarı meydanının karakola yakın bir yerine konmuş bir sandalye üstünde konuşmuşlardı.

Hazırlıksız bir toplantıydı. Ben daha çok, şiir de yazan babamın bir arkadaşının anlatımından tanıdığım Serdengeçti’yi merak ediyordum. Sandalyede ilk o konuştu. Daha doğrusu şiirlerini haykırdı. Aklımda kalan;

“Anadan geçtik biz, yardan da geçeriz,

Bize Serdengeçti derler!” mısralarıydı.

Yukarıya aldığım beytini ise, babamın arkadaşı sonra ezberletmişti.

Serdengeçti’yi dinleyen az sayıdaki kalabalığın petrol istasyonu tarafındakiler o iner inmez, “Buradan gidin! Menderes’imizi astınız!” şeklinde ancak yazacağım yumuşak ifadelerle protestoya başlamışlardı.

Sert hareketlerle sandalyeye çıkan Muzaffer Özdağ, protestoculara dönerek, beklenmedik efelenmesini yapmıştı.

“Dinle lan dinle! Biz ihtilal yapmış, hükümet devirmişiz. Sen mi susturacaksın? Dinle lan dinle!”

Ortamı yumuşatmak için olsa gerek, Türkeş çıktı sandalyeye. Oraya bir seçim konuşması yapmak için gelmediklerini, Adana’dan Ankara’ya geçerken selamlamak için uğradıklarını, vatana hizmet için yaptıklarını, yapmaya devam edecekleri gibi cümlelerle protesto eden grubu susturmuştu. O protestocu köylülerin sonra MHP’li olması, politikanın cilvesi olsa gerek.

Millî Gazete’mizde yazdığı yıllarda iki, üç kez görüşme imkanı bulduğum rahmetli Osman Yüksel ağabeye, şehrimizdeki o toplantısından sonra efsaneleştiğini ve bir çok esnafın mısralarını söylediğini anlattığımda, “Bir nesli nasıl mahvettiler” kitabına atıf yaparak, kurtulanlardan saymıştı beni.

 Osman Yüksel Serdengeçti ağabeye rahmet isterken, anlatmak istediğim, bu günlerde “Adli” vak’alarla anılan politikacı Ümit Özdağ’ın, babası Muzaffer Özdağ’a siyasi üslup benzerliğidir.

Suikasta uğramak endişesinin adli makamlara yansıtıldığı TV oturumlarında konuşulan ve bugün yanaşık medya yazıcılarının hatırlamakta zorlanacakları Kaşif Kozinoğlu örneği verilen Ümit Özdağ konusunun bize yaptırdığı başka çağrışımlar var.

Karanlıkta bırakılan siyasi suikastlar acısını, ihmallerin ve tedbirsizliklerin ürettiği yanıcı ve yakıcı acılarla harmanlamayı başaranlardan kalan örnekleri unutmadık.

Bir 24 Ocak’ta bombalı suikastla katledilen Uğur Mumcu cinayetinin, bugüne nazaran daha geniş açılı ortamlarda konuşulduğu ve yazıldığı zamanlarda, bir kartel medyası elemanının, “Bir telefon geldi. Büyük bir olay olacak, herkes hazır olsun dendi. Kameraları, fotoğraf makinalarını hazır tutarak beklerken, protesto yürüyüşçülerinin de hazır tutulduğunu fark ettik. Derken Uğur Mumcu suikastını öğrendik.”

O suikast haftasında yazdığımız ve Millî Gazete’mizde yayımlanan, “İçinde Bomba Olan Yazı” hikayemizin (İhtilali Önleme Derneği kitabımızda) baş tarafına koyduğumuz gazetelerin haber cümleleri aynen şöyle idi.

“ABD’de bulunan Cumhurbaşkanı Özal, öldürülmesinin pravokasyon olduğunu belirtti ve ‘Suikastın arkasında dış istihbarat örgütlerinin bulunabileceğini’ söyledi.

Katillerin yakalanmasına ihtimal vermediğini kaydeden Özal, ‘Bu tür pravokasyonlarda fail genellikle yakalanamaz’ dedi. Özal, benzer suikastların tekrarlanabileceğinden endişeli olduğunu bildirdi.”

Arabasını Ankara içinde kullanan Uğur Mumcu’nun katledilmesinde, trafik kazası kolaylığı tercih edilmemiş, bombalı suikastla acı daha büyütülmüştür.

Rahmetli Adnan Demirtürk ve arkadaşlarının, rahmetli Bedri İncetahtacı’nın ve rahmetli Aydın Menderes’imizin trafik kazalarını, planlanmış suikastlar dosyamızda tutarken, faillerinin ve hedeflerinin bir gün olanca çıplaklığıyla karşımızda olacağına hep inandık.

MİT müsteşarlarından merhum Mahir Kaynak Hocanın verdiği “Kamyon kazaları servis işidir” bilgisini duyduğumda, 72’de Ankara’da yaşanmış bir olayın kaza olmadığına inanmıştım.

Ülkücü camianın içinde “Devlet Bahçeli” adı yokken, haftalık “Devlet” dergileri vardı.

şte o Devlet dergisini yöneten ve yazan kişi On dörtlerden, Türkeş’ten sonraki ikinci adam sıfatlı Dündar Taşer idi. Bir başka sıfatı da MHP ideoloğu olan Dündar Taşer’in herkesi şaşırtan ve fakat art niyet aranmayan bir trafik kazasında vefatı, merhum Mahir Kaynak bilgisiyle kafamda aydınlanmıştı.

Bir Ankara sokağında, karşıdan karşıya geçme yürüyüşündeki Dündar Taşer’e, geri geri giden bir fırın kamyoneti çarpar. Çapma ve yere düşme hızı nedir? Ambulans ne zaman gelmiştir, gibi bilgiler değil, olay yerinde vefat etmiş kanaatiydi konuşulanlar. Ayar öyle yapılmıştı demek şimdi daha kolay.

Ümit Özdağ konuşulurken TV oturumlarında, babasının siyasi ağırlıklı olduğu MHP günlerinde, Ümit Özdağ daha çocuk iken yaşanmış bu olayı yazdık biz de.

Doktorlar, çocukluğunuza dönün diyorlar ya.